Filmi yorumlamaya geçmeden önce bahsetmem gereken bir şey var; Allahım, o ne güzel bir çocuktur, Allahım o ne tatlılıktır, yahu mıncır mıncır ısır yanaklarını. :)
Evet çocuğumuzu da böylesine bir tatlılıkla andıktan sonra geçelim filmimize.
Öncelikle ne derece doğrudur, benim şuan uydurmam mı, emin olmamakla beraber, ben filmi tercih edenlerin tabiri caizse ''eski toprak'' olduğunu gözlemledim. Tabii ki kolay değil, savaşlar verip geride insan bırakmak... Bu noktada ''vefa'' giriyor işin içine...
Yeni nesil pek bir vefasız geliyor bana. Ya insan, yaşlandıkça anlıyor maneviyatı, yada yeni nesile öğretilmiyor artık. Bu başka bir dosya konusu elbette. Şimdi biz dönelim filmimize.
Ah Can bey ah... O güzelim kız daha ilk sahneden ağlatılır mı? Allah taş edecek seni! Hadi onu geçtim, ilk sahneden seyirci ağlatır mı be adam! teessüf ederim...
Süleyman. Filmimizin ana karakteri. Pek yakın dostu Ali. İkisi de filinta gibi genç, delikanlılar. İskenderun'da subay olarak görev yaparlarken, Kore'ye asker gönderileceğini haber alırlar ve kendilerini birden Kore'ye giden gemide buluverirler. Süleyman, sevdiği kadın Nuran'ı oracıkta bırakır, Ali'ye hava hoş. Ali, Marilyn Monroe aşığı delikanlının tekidir. Bırakmaz Süleyman'ı, anca beraber kanca beraber der giderler Kore'ye. Kimi kimsesi de yok hani. Kardeşini mi bırakacak yaban ellerde. Yakışmaz Ali'ye. Zaten hain düşmanı vurmak için can atıyordur. Laf aramızda nişancılığı da pek iyidir.
Kore'ye daha gelir gelmez pusu yiyen grup bir şekilde pusuyu bastırır ve yollarına devam ederler. Süleyman'ın yolu Ayla ile kesiştiğinde, Ayla halkın hunharca katledildiği bir ormanlık alanda diz çökmüş ve birinin elini tutar vaziyette bulunur. Ben böyle söyleyeyim, siz durumun ciddiyetini anlayın. Savaşın tam içinde küçük bir çocuk yüreği, öylece kalakalmış, üzerindeki travmayı atlatamamıştır.
Konuşmayan, sessizce Süleyman'ın kucağında uyuyan bu çocuğun adı bilinmemektedir ve öneriler doğrultusunda ona Ayla demeye karar verirler. Bu sırada savaşın erken biteceğini haber alan Süleyman'ın sevgilisi Nuran sevinçten uçar tabi. Mektuplaşırlar, ederler. Ha bu arada, Süleyman'ın ailesi de Kore'ye gideceğini sonradan mektupla öğrenir. Memleketinde bir de çocukluk arkadaşı vardır Süleyman'ın. Nimet. Ailesine mektubu o okur hatta. İçi yana yana okur. Şuan bunu yazarken gözlerimin doluşu da sevdaya dahil midir bilinmez ama oda aşıktır Süleyman'a.
Ayla gün geçtikçe ısınır bu kahraman askerlerine. Süleyman'ı babası bilir. Konuşmaya falan da başlayınca, içtimalara oda katılır. Bu kısım eğlencelidir elbette. Çünkü o minik kız, o kadar tatlı Türkçe konuşur ki, yüreği en soğuk insanın bile içini ısıtır vallahi.
Sonra bir gün askerlere moral verme amacıyla Marilyn Monroe gelir, bulundukları yere. Ali çıldırır, gidemez. Çünkü görevi vardır o gün... Söz verirler Ali'ye imzalı bir fotoğraf almak için. Alırlar da, aynı dakikalarda Ali'yi gurbet ellerde şehit vermişizdir. Hiç bir zaman göremez imzalı fotoğrafını...
Arkadaşını şehit vermenin acısıyla, Ayla'ya daha da çok bağlanır Süleyman. Komutanlardan gelen ''bağlanma'' uyarılarını dinleyemez. Aynı duygular Ayla içinde geçerlidir. Sahip çıkmak ister küçük kıza. Türkiye'ye götürmek ister mesela ama böyle bir şey mümkün değildir.
Vakit gelir, zaman dolar...
Subay ve askerlerin yerine yeni birlikler gelmeye başlayınca, önce gitmeyi reddeder Süleyman. Gönüllü olarak burada kalacağım dese de nafile. Komutanların emirleri kesindir. Bırakmak istemez Ayla'yı, okuluna kadar gider, duygusal bir vedalaşma yaşarlar, hatta Türkiye'ye gitmek için yola çıkacak gemiye sokma planları bile yapar ama yakalanır...
Ayrılık vakti gelmiştir, Süleyman içinde fırtınalar koparak Türkiye'ye dönmüştür. Nuran, Süleyman'ın Ayla'yla olan muhattabına daha fazla dayanamamış, biriyle evlenmiştir. Çünkü normal şartlarda daha erken gelmesi gerekirken geç gelmiştir Kore'den. (pis kadın, hiç sevmedim seni. hıh)
O vakitten sonra hiç arkasına bakmamış, (aferin sana be Süleyman!) ailesinden, onların uygun gördüğü birini bulmalarını istemiştir.
Ve bilin bakalım bu kim olmuştur? Evet. Süleyman'ın çocukluk arkadaşı Nimet. Pek hanım hanımcık biri. Vallahi bayıldım sana Nimet. Sen çok yaşa emi. Süleyman'ın ilgisiz tavırlarına rağmen sabahları kahvaltı hazırlar Süleyman'a, sesi soluğu çıkmaz, garibimin. Sonraları Süleyman'ın derdine derman olacak girişimlerde bulunur. Büyükelçilikler, Konsolosluklar... Gider her biriyle konuşur, lakin savaş devam ettiğinden ulaşamazlar Ayla'ya.
Bu kısım biraz canımı sıktı evet, savaş biter bitmez peşinden koşturacağını söylemesine rağmen, 47 yıl neden hiç bir şey yapmadı... Burası hem soru işareti olarak kalırken hemde biraz üzdü.
Belki onunda haklı nedenleri vardır, bilemem. Filme yansıtılmayıp yarım kalmış bir hikayede buradan çıkar belki de.
Filmimizin sonuç kısmında;
İki gazetecinin Ayla ve Süleyman'ı biraraya getirme çabaları gözümüze çarpıyor. Süleyman'ın, Nimet'ten olan kızının, Ayla'yı araştıran gazetecilere sert tepkileri, sanki bana babasını, Ayla'dan kıskanıyormuş gibi geldi. Sonradan baba kız, duygusal bir sahne yaşayıp bu tezi çürütselerde akıllarda soru işareti kalmadı değil hani...
Neyse ki, onca yıldan sonra Ayla ve Süleyman birbirlerine kavuşuyor. Son sahneye de gerçek Ayla ve Süleyman'ın kavuşma an'ını koymuşlar ki, bana sorarsanız o sarılma an'ı dünyaya bedel...
Film, gerek oyunculuklarıyla, gerek gerçek yaşanmışlıklardan doğan, doğal yapısıyla, herşeyiyle dört dörtlük bir filmdi. Bu film vesile olsun diyelim, umarım daha bilemediğimiz gün yüzüne çıkmayı bekleyen bir çok hikaye de böyle senaryolaşıp biz izleyicilere sunulur.
Ayrıca bu filmde ağlamak da serbest! Vallahi ben salondan çıkarken herkesin gözleri yaşlıydı, benden söylemesi. (Bende dahil olmak üzere)
Berke Kocademir
Çok istiyorum görmeyi, rahmetli babam da Marilyn Monroe'yı görememiş:)))o da Kore gazisiydi anlatırdı, şanslı arkadaşları görmüşler:))ben henüz filmi göremedim aklıma babam da geleceği için çok ağlamaktan korkuyorum....:(
YanıtlaSilEmeğinize sağlık. :)
Valla Marilyn'i görmek istiyorsanız o biraz zor ama.... Filmi hala gidip izleyebilirsiniz.... :) :) :) Rabbim mekanını cennet eğlesin, umarım sizin onu hatırlamanız onu mutlu edecektir. Bence ertelemeyin derim. Saygılar, sevgiler. :)
Sil