Wall - E Filmi İncelemesi


WALL – E FİLMİNİN ÇÖZÜMLENMESİ

Filmin Künyesi

Walt Disney Pictures Presents

a Pixar Animation Studios Film

Yönetmen                                      Andrew Stanton

Prodüksiyon                                   Jim Morris, Lindsey Collins

Prodüksiyon Amiri                         John Lassetter

Yapımcı Ortaklığı                          Thomas Porter

Orijinal Hikaye                              Andrew Stanton, Pete Docter

Senaryo                                         :  Andrew Stanton, Jim Reardon

Tasarımcı                                       Ralph Eggleston

Editör                                            :  Stephen Schaffer

Animasyon Yönetmeni                 :  Nigel Hardwidge

Animasyon Yürütücüler               :  Alan Barillaro, Steven Clay Hunter

Görüntü Yönetmeni                       Jeremy Lasky

Işık Yönetmeni                             :  Danielle Feinberg

Karakter Tasarımı                         :  Ben Burtt

Prodüksiyon Menejeri                   Andrea Warren

Karakter Sanat Yönetmeni           :  Jason Deamer

Grafik Sanat Yönetmeni              :  Mark Cordell Holmes,

Karakter Animasyon                    :  Bill Wise

Karakter Modellemesi                  :  Jason Bickerstaff

‘’Down to Earth’’ Soundtrack

Müzik                                            :  Peter Gabriel, Thomas Newman

Sözler                                            :  Peter Gabriel

Karakterleri Seslendirenler

Wall-E                                                   Ben Burtt

Eve                                                        Elissa Knight

Captain                                                  Jeff Garlin

Shelby Forthright, BNL CEO               Fred Willard

Auto                                                      Macintalk

M-O                                                      Ben Burtt

John                                                       John Ratzenberger

Mary                                                      Kathy Najimy

Ship’s Computer                                   Sigourney Weaver

Filmin Yönetmeninin Hayatı, ve Eserleri

Andrew Stanton, 3 aralık 1965’te Amerika’da dünyaya gelmiş, yapımcı, yönetmen, senarist ve seslendirme sanatçısı. Pixar Animasyon Stüdyosu bünyesinde çalışmakta olan Andrew’in yönetmenlik koltuğuna oturduğu filmlere bakacak olursak, animasyon anlamında önemli filmlere imza attığını görüyoruz.  2003 yılında çekilen Kayıp Balık Nemo’nun da yönetmenliğini yapan Andrew bu film ile akademide Oscar ödülü almıştı.

Yönetmenlik koltuğunda oturduğu diğer filmler ise şöyle; Bir Böceğin Yaşamı (1998) Kayıp Balık Nemo (2003) Wall-E (2008) John Carter (2012) Kayıp Balık Dori (2016) aynı zamanda Stranger Things adlı netflix dizisinin 2. Sezonunda bazı bölümlerinde yönetmenlik koltuğuna oturmuştur. (2017) son olarak da yine bir John Carter The Gods  of Mars (2019) filminde yönetmenlik yapmıştır.

Andew, aynı filmlerde birden fazla iş yapmayı çok seviyor.

Kayıp Balık Dori’de yönetmenlik koltuğunda otururken aynı zamanda  senaryosunu da o yazmış. Film de bir karakterin seslendirmesini de o yapıyor.

Senaryosunu yazıp, sinema sektörüne kazandırdığı diğer filmler, Wall-E, Oyuncak hikayesi serisi, John Carter, Kayıp Balık Nemo, Kayıp Balık Dori, Sevimli Canavarlar,

Anlaşıldığı üzere yönetmenimiz çalıştığı filmlerde çok yönlü olmayı, seviyor. Andrew Stanton için tam bir işkolik diyebiliriz.

Aşağıya yönetmenin filmografisiyle ilgili bir tablo bıraktım. Filmlerde hangi görevlerde olduğu tabloda açık bir şekilde yer alıyor.

 

Filmin Özeti

Animasyon filmi olarak izleyicinin beğenisine sunulan Wall-E, postapokaliptik bir dünyada geçiyor. İnsanoğlunun dünyayı çöpten ibaret hale getirmesiyle beraber dünyayı  terk edip uzayda bir yaşam formu denenebilecek bir uzay gemisinde yaşamlarını sürdürmelerini konu ediniyor. İnsanoğlu dünyayı terk etmeden önce de dünyadaki çöpleri temizlemesi için bir robot bırakıyor; Wall-E. Wall-E, yaşamını sürdürdüğü konteyner'a metal parçalarının içinde bulduğu insanoğlundan kalan eşyaları saklıyor ve bu da zamanla Wall-E’nin insan özelliklerini kazanmasına sebebiyet veriyor. Televizyon izlerken duygulanıyor, yalnız olduğu için kendi kendine hayıflanıyor vs. Sonra bir gün daha teknolojik bir robot dünyaya yaşam olup olmadığına bakmaya geliyor. Tahmin edildiği gibi Wall-E hemen bu robotu takip ediyor ve arkadaş olmaya çalışıyor. Uzun uğraşları sonucunda arkadaş olmayı başaran ikilinin arasında bu sefer de uzay gemisi giriyor ve daha teknolojik olan robotu uzayın derinliklerine götürmek amacıyla yukarıya çekiyor.

Wall-E durur mu? Oda biniyor uzay gemisine ve hiç tanımadığı bir dünyaya adım atmış oluyor. O sadece arkadaşını kurtarmanın derdinde. Bu sırada insanoğlunun dünyadan ayrıldıktan sonra nasıl değişimlere uğradığını görüyoruz. Dünya gibi bir yerleşim alanına giremedikleri için burada müthiş bir popüler kültür eleştirisi yapılarak insanoğluna ne dayatılırsa onu tüketmekte. Bugün mavi renk moda diyorlar, ve herkesin kıyafeti birden mavi oluyor... Her şeyi oturduğu yerden yapan insanoğlunun kemikleri zayıflamış, kendisi şişmanlamış.

Hal böyleyken dünyadan gelen robotun içindeki tohum parçasını gördükten sonra uzay gemisi sakinleri dünyaya dönüyor ve adeta yenilenmiş bir edayla tekrar yürümeye başlıyor, herkesin içinde çok büyük bir umut ışığı doğuyor, bu arada Wall-E’de arkadaşına kavuşmuş. Filmimiz herkesin mutlu olmasıyla birlikte bitiyor.

Filmin Sosyolojik Eleştiri Yöntemiyle Çözümlenmesi

Wall-E filmindeki sosyal yapılara bakalım. Filmin en başında bize Wall-E hakkında minik ipuçları veren film, bir robotun insani özellikler kazanmasını ince ince yavaş yavaş anlatıyor. Karakterimiz Wall-E film izleyip dans ediyor, duygusal sahnelerde üzülüyor. Bu yönüyle bir robotun insani özellikleri nasıl kazandığına gelecek olursak; bu kısım biraz meçhul, yani o postapokaliptik dünyada önceden neler yaşanmış olabilir ki, insanoğlu dünyayı terk etsin ve bütün bir gezegen metal çöp yığınlarıyla dolu olsun.

Burada insanoğlunun doğayı katletmesiyle alakalı müthiş bir eleştiri yapılmış. Zaten biliyoruz ki, postapokaliptik dünyalar insanların bir gezegeni mahvettikten sonra oluşan dünyalardır. Her ne kadar ütopik bir dünya olsa da genellikle doğanın katledilişi konu edinir. Hal böyleyken bir robotun gündüzleri koskoca bir dünya çöp ile uğraşıp, akşamları film izlemesini ben modern dünyada çalışan insanın dramı olarak yorumluyorum. Elbette ki Wall-E orada kullanılmış bir metafor aslında. İnsanoğlunun vicdanını temsil ediyor. Nasıl ki insanın başına her şey gelebilirse, karakterimiz de çalışıyor, yoruluyor, üzülüyor, seviyor, arkadaş olmak istiyor, hatta peşinden koşuyor. Teknolojik olan robotumuz Eve’de, tam bir kaçan kovalanır der gibi öncesinde Wall-E’ye pek pas vermiyor. Sonradan Wall-E’ye bir şans veriyor. Tıpkı insanoğlunun hareketlerini tekrarlıyor. O yüzden Wall-E’ye vicdanımız diyorsak Eve’ye de egomuz diyebiliriz.

Şimdi gelelim uzayın derinliklerine. Filmde uzaydan önceki yaşam formunu bilmiyoruz. Dünya neden bu hale geldi, ne oldu da, bunlar yaşandı, bunun sorumlusu kim. Hiçbiri hakkında bir fikrimiz olmamakla birlikte, bundan tam 700 yıl kadar önce uzaya çıkıldığını biliyoruz. Çok büyük bir ironidir, 7 asırdır üzerinde yaşayabilecekleri bir yaşam formu arayan insanoğlu, tekrardan dünya üzerinde bir yaşam formu keşfediyor. Sanırım yönetmenin, gidecek başka yerimiz yok, deme tarzı bu.

7 asır boyunca bir uzay gemisinde yaşamını sürdüren insanoğlu için her türlü konfor alanı sağlanmış. Tabii ki de yazının başında da söylediğim gibi bu konfor, popüler kültürün bir getirisi. Bugünün rengi mavi diyorlar, insanlar koltuklarında oturdukları yerden tişörtünün mavi olmasını izliyor, Bugünün içeceği buzlu bir limonata diyorlar insanların eline limonata geliyor.

Böyle bir sosyal ortam, bireylerin tekdüze yaşamasını ve aslında çalışmayan, üretmeyen insanoğlunun sanki üretiyormuş, çalışıyormuş hissiyatını yakalaması açısından önem teşkil ediyor. Günümüzde de popüler kültürün bir dayatması olarak beyaz yaka diye tabir ettiğimiz ve çoğu zaman ne işle meşgul olduklarını bilmeyen insanlar geldi benim aklıma bu insanları görünce. İki sokak öteye gidince nefes nefese kalan insanoğlu geldi. 2. Dalga karton bardaklar ile kahve içmek için sıra olmuş insanları düşündüm.

Oysa ki bakın, bu uzay gemisinin kaptanı da dünyaya tekrar dönmek istediğinde uzay gemisinin beyni buna müsaade etmiyor. 7 asırlık bir düşünce yapısını kolay yıkılması sanırım onlarında işine gelmiyor ancak geminin kaptanı o zaman kendine geliyor ve geminin yönetimini eline alıyor. İşte bu noktada bir uyanma başlıyor. Kaptan o ezik, hiçbir şeyden anlamayan halinden sıyrılıyor ve geminin beyniyle tartışmaya başlıyor. Ve işte 7 asırlık bir devrimin kıvılcımları aleve dönüşüp o zaman patlıyor.

Kaptan, uzay gemisini dünyaya çekerken mutluluğunu insanlar ile paylaşıyor ama insanlar ne olacağını henüz bilmiyorlar. Ancak kaptanın elinde dünya ile ilgili ve tohum yetiştirmek ile ilgili bir el kitabı olduğu için dünyaya giderken olayı çözüyor ve dünyaya iniş yaptıklarında herkese derin bir coşkuyla sesleniyor. Çocuklara meyve ve sebze yetiştirebileceklerinden bahsediyor. İnsanlar koltuklarından belki de ilk defa kalktıkları için adım atmaya önce çekiniyor sonrasında doğası gereği insanoğlu hızlı bir adaptasyon ile yürümeye alışıyor.

Sonuç olarak uzay gemisindeki sosyal yapının, tekdüze bir sistemde ilerlediğini ve insanlara bir şeyler dayattığını bariz bir şekilde görürken, birden kurulu düzen bozuluyor ve insanoğlu daha uzay gemisinden ilk defa dışarı çıkarak özgürleşiyor. İnsanoğlunun dünyaya adım attıktan sonra ve ilerleyen süreçte sosyal bir yapının içine girecekleri bir aşikar. Herkes kendine uygun mesleği yaratılan dünyaya uygun bir şekilde seçecek ve dünyanın işleyişinde bir farklılık arayacak.

Andrew Stanton, güzel bir animasyon filmine imza atmış, bir takım dünya sorunlarından bahsederken aslında izleyiciye kendinize gelmezseniz dünya böyle bir yer olacak ve insan eliyle üretilmiş bu postapokaliptik dünya gerçek olacak izlenimini çok baskın olmayan bir tavırla gözler önüne sermiş. Çünkü filmin bu bahsettiğim yönü, duygusal bir olayın işleyişiyle beraber gelişiyor. Vicdanımızın ve egolarımızın sesi olan bu robotlar, insanoğlunun dünyaya gelişinden sonra nasıl çalışacak, bu kısmı yönetmen belki de izleyicinin hayal gücüne bilerek bıraktı. Çünkü herkesin ego ve vicdan muhasebesi farklı olacağı için herkesin hayalinde farklı olgular canlanması ihtimalini göz önünde bulundurmak gerek. 

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski