Çoğumuz gerek gazetecilik, gerekse medya sektöründe mesleğini icra eden kişilerin ''objektif'' olmasını isteriz. Objektifliğin bizim bildiğimiz anlamı ''herkese eşit derecede yaklaş'' şeklindedir.
Objektif kelimesinin bir anlamıda fotoğraf makinelerinin değiştirilebilen lensleridir. Örneğin 50mm objektif ile portre fotoğrafları çekebilirsiniz. Mesela bir örneği de magazinciler tarafından vermekte bir sakınca görmüyorum ki komiktir. Falanca kişi objektiflerimize yakalandı! hatırlarsınız, bundan 10 sene önce gece yayınlanan ve ilginçtir, insanları gece vakti kovalayıp magazin haberciliği yapan programlar vardı.
Çekeceğimiz fotoğrafta iki tane biblo olduğunu varsayalım. Bu biblolardan biri fotoğrafa daha yakın olsun, diğeri ise biraz uzakta dursun kareye. En kabaca örnek ile sizin fotoğrafta netleyeceğiniz biblo size, yani fotoğraf karenize daha yakın olandır.
Objektiflik hikayesi kısaca bundan ibarettir...
Doğumunuzdan itibaren aileniz, yaşayış biçiminiz, arkadaş çevreniz, üyesi olduğunuz dernekler vs. hepsi sizin ideolojilerinizi oluşturan etkenlerdir. Yapılan araştırmalar dilin, bireyin kendisine özgü olduğunu değil, yaşayış biçiminden konuşma tarzına her alanda etkili olduğunu göstermiş ve dilin de bir ideolojisinin olduğunu, hala ortak bir dil bulabilmek için çalışmaların yapıldığını göstermiştir.
Buna bağlı olarak insanların tamamen objektif olamayacağını, medya sektörünün siyasi kişilere karşı yakınlık duyabileceğini, çünkü medya sektörünün siyasetten beslendiğini, siyaset haberlerine daha çok yer verdiğini, buna bağlı olarak yakınlık dereceleri geliştirebileceğini söyleyebiliriz.
Bir başka konu ise doğruluk, gerçeklik mevzusu.
Her doğru bildiğimiz, sizce gerçek midir?
Ya da her gerçek doğru mudur?
Her doğru, gerçeği yansıtmayabilir. Çünkü doğru, kişinin kendi doğrusudur. Bana doğru gelen bir olay, sizin yanlışınız olabilir. Bu da demektir ki, her doğru gerçek değildir. Doğrular kişinin tercihleridir, seçimleridir.
Ama her gerçek, doğru olmak zorundadır.
Elimize bir kutu alalım ve bir tarafına pasta, diğer tarafına da çikolata çizelim. Çizdiğimiz köşelerin karşılarına başka insanları oturtup ne gördüklerini soralım. Biri çikolata diğeri ise pasta görecektir. Bu onların doğrusudur. Ama tuttuğumuz kutu, ''çikolatalı pasta'' kutusudur. Bu gerçek olandır.
Örnekte de görebileceğimiz üzere herkesin doğrusu gerçek değildir. Ancak bütün köşeleri görebilseler idi, o kutunun bir çikolatalı pasta kutusu olacağını görebileceklerdi. Ama onlar tek taraftan baktılar. Fotoğraf makinesi örneğindeki gibi tek noktayı netleştirdiler.
Yani objektiflik diye bir şey yoktur, doğrular ve gerçekler vardır. Objektif olmak, gerçeklerden feyz almaktır. Tekrar başa dönecek olursak, insanların seçimleri, tercihleri bu tezi zayıflatır ve insanları doğrular ile hareket etmeye yönlendirir.
Sürçi lisan ettiysem affola. Bu konuyla ilgili yorumlarınızı ve düşüncelerinizi yorumlar kısmında okumaktan mutluluk duyarım, sevgiyle kalın...
Katılıyorum yazdıklarınıza. Tamamen objektif olmak mümkün olmasa da aslında beklenti de bu değil. Konu gazetecilik ise gerçek haberin peşindeyiz, sonuçta dünyada da her gazetenin, derginin bir çizgisi var, yakın olduğu eğilim var. Ama bu durum haberleri çarpıtarak, yalanla süsleyerek halka yanlış haber vermek olmamalı tabii.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim değerli yorumunuz için...
SilObjektif olmaya çalışmak daha doğru bir ifade :) Ve empati yapmaya çalışmak. Kendimiz bile kendimizi anlayamıyorken... Değil mi? Dürüst bir yazı olmuş, elinize sağlık :)
YanıtlaSilçok teşekkür ederim :)
Sil