Obsesif Kompulsif Bozukluğu, (OKB) şimdi burada tıbbi isimleriyle, bilimsel terimlerle konuşacak niteliğe sahip biri değilim. O yüzden bu trajikomik hastalığı dilim döndüğünce, kendim gibi anlatmaya çalışacağım.
Trajikomik olmaktan kastımı yazının ilerleyen evrelerinde açıklayacağım.
Şöyle ki, deneyimlerime ve araştırmalarıma dayanarak bu hastalığın evrelerden oluştuğunu söylemek mümkün. Aslında takıntılı olma durumuna verilen bir isim. Takıntı seviyesi ne kadar yüksekse bozukluk seviyesi de o derece yüksek.
Tekrar dile getirmekte fayda var, bu yazdıklarım sadece benim şahsi fikrimdir. Ayrıca her takıntı yapan da obsesif kompulsif bozukluk yoktur. :)
Günlük hayatımızda gerçekleşen küçük detayları takmak gibi değil de, detaylarda boğulacak bir takıntıdan bahsediyorum.
Kendimden örnek vermek gerekirse, sabahları eğer çay ısıtıp evden çıktıysam, o eve geri dönene kadar "ocağı kapattım mı ben?" Sorusu beynimi yer durur. Evde olan biri de yoksa, eve geri dönmeye kadar gider bu takıntı unsuru. Oysa ocakla ilgili hiç bir terslik yoktur ama, arkadaş sanki şeytan mı dürtüyor nedir!
Takıntı unsuruyla ilgili bir takım fikirler edindiniz, şimdi güven ve detaylarda boğulma gibi konularada değinip medyayla ilişkilendirelim.
Bir insanın, bir insana güvenmesi için evet belli bir zaman gerekir fakat, en önemlisi de güven ortamının oluşmasıdır. Herşeyden önce ailene güvenmek en kolayıdır, çünkü o senin ailendir! Doğumundan beri aynı evi paylaştıklarındır, iş hayatına atılana kadar yada evlenip kendi aileni kurana kadar 5 kuruş ev kirası ödemediğin güvenli bölgedir, safe hause'tur!
OKB'liler için özellikle yeni tanıştıkları birine güven beslemekte çok zordur. Şimdi 'bu hepimiz için zor zaten' demeyin! Siz hiç ilk buluşmaya, "ay kaçırıp böbreğimi almasalar bari" diye giden birin tanıyor musunuz? :) Ya da kimseye güvenmediği için sürekli tetikte kalmak durumunda olan birini? Ben tanıyorum.
Artık güven(e)memek problemini de az çok anladınız. Gelelim detaylarda boğulmaya.
Normal insanlar için detaylar, günümüz çağında önemini yitirse de, küçük ayrıntılar, hayatın daha anlamlı olmasını, küçük sürprizleri yüceltmeyi, amaçlar. Yani ne diyorum, aslında herşey detaylarda saklıdır. Fakat alt metnin anlaşılabilirliği konusundaki sıkıntılar bence bitirmiştir bu güzel düşünceyi. Sonuçta karşımdaki benim ona yaptığım sürprizdeki detayları anlayamazsa, neyleyim detayı!
Efendim bu normal insanlarım detayıydı. Şimdi OKB'li bir bireyin detaylarına bakalım. Sevdiği insan elini tuttuğunda yaptığı parmak hareketlerini umursayacak kadar takıntılıdır. Yazıya başlarken anlattığım hikayedeki gibi 'ocağı kapattım mı acaba?' sorusu bir takılır ki aklına, eve gidene kadar çıkmaz hiç. Bazı geceler, düşünceler kafasını öyle bir yer ki, sabaha kadar uyuyamaz. Örnekler çoğaltılabilir.
Panik atak geçirdiğim dönemlerde psikiyatri desteğinin iyi geleceğini düşünerek bir uzmana danıştım. Bana dediği ilk cümle "bu hastalık çağın gribi" oldu. Ben sadece grip mi olmuştum? Ulan ölüyorum sandım ya ben? Neyse ki sadece grip olmuşum.
Medya neydi? İlk çıktığında hepimize 'günlük hayatın stresinden kaçmak' olarak lanse edilmişti. Evet ozamanlar güzeldi de. Sonradan ne oldu da her birimiz birer sosyal medya bağımlısı olduk? En önemlisi de sosyal medyadan zevk bile almıyorken küfür ede ede sosyal medyaya tekrar tekrar göz atmıyor muyuz?
Öyleyse hepimiz birer Obsesif Kompülsif Bozukluğu olan bireyler olabilir miyiz? Bu bir takıntıdır çünkü.
Şöyle bir bakalım, sosyal medyada gün içinde bir çok kişiyle fiziken olmasa da, ruhen temas halindeyiz. Yorumları okuyoruz, sizinle aynı görüşte olsun, olmasın. Aynı yaşta olun yada olmayın. Çünkü orası sosyal medya! Orada herkes eşit! Tanımadığın, sokakta görsel tenezzül etmeyeceğin insanlar sana yorum yapar, sende oturur bunları bir güzel okursun. Yok, yok. Sen resmen takıntılısın. Hiç tanımadığın birine, "o çanta, o kıyafete hiç yakışmamış" diye yorum yazan sen değil misin?! Resmen takıntı bu.
Neden olmasın.
Çağımızın hastalığı OKB. Evet öyle kolay bir hastalık, grip gibi... Sosyal medya ise virüs, fazla kullanınca hasta oluyoruz. Takıntılar ediniyoruz. Bunları birbirlerinden biraz ayırmak gerek. Bir haftasonu doğayla başbaşa kalın mesela. Temiz hava çekin ciğerlerinize. Kampa gidin, balık tutmaya, ormana, lunaparka...
Sonra bana gelip, vay efendim ben OKB'li birey olmuşum demeyin. :)))) Sevgiyle kalın...