CENTAUR FİLMİNDEN YOLA ÇIKARAK KIRGIZLARDA AT KÜLTÜRÜ



1.      ÖZET

Kırgızlarda At Kültürü konu başlığıyla Centaur filminden yola çıkarak; Kırgız toplumunda atın önemi nedir, önceden neydi, şuan ne gibi değişimlere uğradı, atlara yönelik değişkenlik gösteren toplumun kendisi ne gibi değişimlere uğradı, vb. sorulara yanıt ararken toplumsal olarak da ne gibi değişimler yaşandıklarını, Kırgız yaşayış biçiminin değişim sürecine uğradığını ve aslında konumuz olan at kültüründe bir bakıma kaybedilmek üzere olduğunu görmüş olacağız. Sorularıma yanıt ararken başvuracağım genel konular ve alt başlıkları bunlardır.

 

2.      ANAHTAR KELİMELER

Centaur, Manas Destanında At Motifi, Ülkeler Sineması, Kırgızlarda Atların Önemi, Kamberata, Kırgız Toplum Yapısı, Kültürel Mirasın Kaybedilişi, Aktan Arym Kubat, Kırgız Toplum Yapısı

 

3.      GİRİŞ

‘’Kırgızlarda At Kültürü’’ konu başlığını Centaur filmine dayanarak inceledim. Kuşkusuz ki Kırgız toplumunda At, kutsal sayılabilecek bir hayvan olarak görülmekteydi. Bunu Manas Destanı’nda da görebilmekteyiz. Aynı şekilde Türk toplum yapısındaki şu kaba argümanı hatırlatmak isterim. ‘’At, Avrat, Silah…’’

Buradan çıkarmamız gereken sonuç ise göçebe ve özgürlüklerini savaşarak kazanan bir toplumda atın önemi büyüktür, olmalıdır.

Kırgız toplumunda atın önemini anlayabilmemiz için Kırgız toplumunun yaşayış biçimine bakalım. Öncelikle göçebe ve savaşçı olarak bilinen bir Türk yurdunun atlara ne kadar ihtiyaç duyduğunu biliyoruz. Tarih boyunca atlar güç olarak lanse edilmiş, hatta İpekyolu üzerinde kurulan kervanların hepsi atlarla taşınıyordu. Ülkemiz sınırları içerisinden geçen ipek yoluna baktığımız zaman Mezopotamya olarak adlandırdığımız bugünkü doğu şehirlerimizde bir çok kervansaray olduğunu biliyoruz. Bunların içine göz gezdirdiğimizde atlara ait ahırların olduğunu da görüyoruz. (Resim.1)

Konargöçer, halk dilinde Yörük toplumlarda at kültürü gücün simgesi haline gelmiş ve nesilden nesillere kahramanların, destanların, içine yedirilerek anlatılmıştır. Çünkü dönemin şartlarında internet veyahut bilgi kaynağı olabilecek hiçbir teknolojik gelişim mevcut olmadığı için bilgiler destanlar ve anlatılar şeklinde büyükten küçüğe geçiyordu.

Manas Destanı’nda at motifi şöyle işlenmiş;

‘’Bir yiğidin başarılı olması ancak iyi bir ata sahip olmasıyla mümkündür. Manas’ın en sıkışık zamanda, karısı Kanıkey özel yetiştirdiği atı ona gönderir ve at onu kurtarır. Dede Korkut Hikayeleri’nde ise bu motife uygun bir atasözü vardır: “Yayan erin umudu olmaz.” Manas Destanı’nda, Manas’ın ölünce dirilmesi için sorguya çekilen hayvanlardan biri at olduğu gibi, iyi olan şeylerin sonucunda hep en iyi kısraklar kurban ediliyordu. Bu da Manas’ta ata verilen değeri açıkça ortaya koyar. Aynı zamanda Dede Korkut Hikayeleri’nde “Akboz” atlar makbul olarak tavsif edilir. Manas’ın meşhur atı da “Akboz” adını taşır. Ancak Manas Destanı’ndaki at motifleri Dede Korkut Hikayeleri’ndekinden daha üstündür.

Buradan çıkarılabilecek sonuç, savaşan bir toplum yaya olamaz, mutlaka bir ata sahip olması gerekmektedir. Gücü elinde tutabilmek için atın önemi burada belirtilmiştir.

 


Resim.1 Kervansaray

 

4.      YÖNTEM

Centaur filmine sosyolojik açıdan baktığımızda makalemin içinde sık sık bahsettiğim ve bahsedeceğim konu olan ‘’toplumsal yapının bozulması’’ konusunu vurgulamak isterim. Özellikle filmde at adamın yakalanarak akrabasının önünde ağladığı ve içini döktüğü sahneyi inceleyelim. Yönetmen burada eskiye dair özlemini duyduğu toplumsal yapıdan bahsediyor. Hatta bir tık ileri giderek para, şöhret vs. hırsları bizlerin atalarımızı unutmamız sağladı diyor. Ve aslında bir bakıma moderleşerek kendi kültürümüzden uzaklaşıyoruz der alt metninde bu diyalog.

Bunlar neticesinde gelenek ve görenekler unutulup, o anlatılarda tarihe karışıyor. Yani Kırgızlarca atın önemi unutulup, önemsiz bir hal alıyor yönetmene göre.

Bir yanda zenginleşme hırsına bürünmüş halk, öte yandan dini motifler... Toplumsal yozlaşmaya neden olan etkenler. Filmde sınıfsal ayrılığı çok hissetmesek bile toplumun kendi içinde oturmuş bir bürokrasisi var diyebiliriz. At adamın akrabasına ‘’komutan’’ denmesi. Filmin sonunda köy büyüklerinin karar vermesi gibi.

Herkes birbiriyle düzen içinde yaşıyor ama bana öyle geldi ki dindar çok dindar, dindar olmayanlar ise konuyla hiç alakası olmayan bireyler yani iki zıt yönde bir toplum. Filmde kullanılan köyün yaşlıları burada köy halkının kanaat önderi niteliği taşıyabilir.

 

5.      BULGULAR

Yönetmenimiz Aktan Arym Kubat’ın diğer filmlerini de incelediğimizde elimizde olan bulguların hepsi bir öze dönüşü anımsatıyor bana. Geleneksek Kırgız toplum biçimini yozlaşmış insanların yüzüne vururmuşcasına filmler yapıyor. Bir uyanış örneği sergiler gibi insanlarına Kırgız toplumunu tekrar hatırlatıyor sanki. Ulusal sinema dilinde filmlerini çekiyor.

Bu özelliğiyle ben yönetmeni Macid Macidi’ye benzettim. İran’lı yönetmen, filmlerinde çoğu zaman aynı motifleri kullanarak aslında kültür yozlaşmasını gözler önüne seriyordu. Bir yanda kent yaşamı, öbür yanda köyde hayatını idame ettirmeye çalışan insanlar. Aktan ise bu zıtlığı dindarlar ve dindar olmayanlar olarak ayırmış.

Batılı yazarlardan Sidonius, “at, başka bir kavmi sadece sırtında taşır, fakat Hun kavmi at sırtında ikamet eder” demiştir. Avrupalılar ise Hunları “ata yapışık kavimler” diye adlandırmışlardır. Bu da Türk topluluklarının tarih boyunca atlara verdiği önemi anlamamızdaki en büyük yardımcıdır.

Bozkır Türk’ünün yaşamında çok önemli bir yeri olan, özel ad ve sanlar verdiği ve törenle gömdüğü atı zeka sahibi, gökten inmiş, kutsal bir hayvan olarak düşünmüştür. Asya’daki en eski atlı defin, Andronovo Kültürü’nde görülmektedir. Atlı defin törenleri, Andronovo Kültürü’nden dünyaya yayılmış, bu kültürün soyundan gelen Hun ve Avar Türklerince de Germen ve İslav kabilelerine öğretilmiştir.

Göçebe Türk Kağanlıklarında at, askeri gücün kaynağı idi. Bundan ötürü Türkler, çok sayıda at yetiştirirlerdi. MÖ 49 yılında bir Hun ailesinin 7000 atı, MS 83 yılında da başka bir ailenin 20.000 atı olduğu saptanmıştır. Göktürk han ve beylerinin de at sürüleri sayısızdı, yüz binlere varıyordu. Göktürkler çağında, Kırgız ve Basmıl Türklerine komşu olan bir Türk boyu adını atlarının renginden almıştı. Bunların Oğuzlardan Alayondlu boyu olduğu anlaşılıyor. Nitekim 8. yüzyıldan kalma Tibetçe bir belgede Alayondlu (Ha la-yun long) boyunun kalabalık ve zengin olup, en iyi Türk (Drugu) atlarını yetiştirdiği bildirilir.

Bu alıntısını yaptığım iki paragrafta Türklerde ve bilhassa Kırgız toplumunda atların önemini anlayabiliriz.

Şimdi ise filmde atlar ile ilgili geçen sahnelerden çıkarımlarımı okuyacaksınız;

‘’Göğsüyle rüzgarları yaran, toynaklarıyla toprağı sallayan ve sel gibi atılan atları vardır... Onlara kanatlar bahşeden ise atların başı kamberatadır...’’

Kamberata tabiriyle ilk defa bu cümlede karşılaşıyoruz. Artık atların Kırgız toplumundaki yerini az çok tahmin edebilmeye başladık ve hikaya büyükten küçüğe aktarılıyor.

Filmde görüyoruz ki güç sahibi olan kişi aynı zamanda ata veyahut atlara da sahip olan kişidir. Bunu filmin başında komutan olarak adlandırılan kişinin at hırsızını hırpalamasından ve 21. dakika da yaşlı adamın kız arkadaşının kocasından anlayabiliyoruz. Henüz film bizlere toplumun yozlaşmasından bahsetmedi sadece at sahibi olan insan aynı zamanda güçtür diyebiliyoruz.

Yaşlı adam oğluna bu sefer Melezhan’ın hikayesini anlatıyor ve burada da atların en yücesi olan kamberata tasvir ediliyor. Yaşlı adam atlara olan ilgisini çocuğuyla paylaşarak içini de döküyor olabilir sadece at motifleriyle yetişen bir adamın iç dünyası da olabilir. Cümlesinin sonunda ''bugüne kadar dolunaylı bir gecede en hızlı kısrağa binip atların şahı kamber atadan özür dileyecek bir yiğit çıkmamış'' diyor burada yaşlı adamın hızlı atları neden çalıp geri bıraktığını aslında bir nebze yönetmen bize vurgulamış gibi. Elbette biz bir sonraki sahneye kadar atların neden çalınıp geri bırakıldığını anlamıyoruz. Taa ki yaşlı adam at çalarken yakalanıncaya kadar…

Akrabasına at çalarken yakalanınca bu tez artık zihinlerimizde daha netleşiyor. Yaşlı adam kamberatanın rüyasına beyaz bir at suretinde girdiğini ve ona kardeşi olmaya geldiğini söylediğini söylüyor ve atlar insanın kanatlarıdır, diyor. Burada filmin başına duyduğumuz şu dizeler aklımıza geliyor ''onlara kanatlar bahşeden ise atların başı kamberatadır.'' Ama sonra insanlar kendilerini tanrı sandılar, servet ve güç uğruna doğa anayı yağmaladılar. Bu cümlede ise yaşlı adam para uğruna inandığı şeylerden vazgeçe Kırgız toplum yapısına ve özellikle karşısındaki zengin akrabasına gönderme yapıyor.

Burada yaşlı adamın kamberataya duyduğu saygının boyutunun ne derece olduğunu görüyoruz. Adeta onu tanrısallaştırarak atların kesilip yenilmesine olan öfkesini atları çalarak kamberataya ulaşmaya çalışarak ona olan bağlılığını yerine getirmeye çalışıyor.

Bu durum  yaşlı adamın akrabasında (komutan dedikleri adam) bir uyanış yaşatıyor ve ahalinin önünde akrabasını savunuyor.

Sonrasında at adamı hiç bilmediği bir kültürün üyesi yapmaya başladıkları için buna ayak uyduramıyor ve kendi davranışlarını sergilemeye devam ediyor. Bunun neticesinde de köyde dindar olanlar ve milliyetçi olanlar arasında bir tartışma başlayınca köyün büyükleri at adamın köyden gitmesi gerektiğini düşünüyor ve onu köyden kovuyor ancak at adam köyden kovulduktan sonra bile belki özlemini duyduğu, belki toplumundan intikam alırcasına geneleksel yaşamın bir dışavurumu olarak atları özgürlüklerine kavuşturuyor.

 

 

6.      TARTIŞMA

Bu noktada öğrendiklerimizin bir özetleyelim istiyorum. Öncelikle filmden öğrendiklerimizi sıralayalım; filmde destanlar büyükten küçüğe bir anlatı olarak aktarılıyor. Demek ki at Kırgız toplum yapısı için önemli bir yer teşkil ediyor olmalı ki atlarla alakalı anlatılar çocuklara aktarılıyor.

Filmde belirli bir süre için izleyici, kodlamayı, atlar daima zenginlerin hizmetindedir şeklinde yaptı. Atı kaybolan zengin adam, yarışlar için eğitilen pahalı atlar… İzleyici daima bunun etkisinde bırakıldı. Sonrasında at adamın yakalanması üzerine bazı gerçeklikler ortaya çıktı ve izleyiciler olarak anladık ki aslında toplum at motifini biraz unutmuş ve kutsal olarak gördükleri hatta en yüce olarak saydıkları bir atın anlatılarını unutmuşlar, onları kesmeye ve para kazanmak için yarışlara sokmaya başlamışlar.

Yönetmenin Kırgız toplum yaşamıyla ilgili yansıtmak istediği ilk asimile örneği burada çarpıyor gözümüze. Çünkü at adam ağlayarak ‘’atları kutsal saydığımız zamanları özlüyorum, o zamanlar herşey paylaşılırdı şimdi ise herkes kendi derdine düştü’’ diyor. Birlik ve beraberliğin yok olmasından yakınıyor.

İkinci asimile örneğini ise dindar olanlar ve olmayanlar üzerinden görüyoruz. Ad adamın köyden gidip gitmeyeceğini tartışırlarken dindar olanlardan biri gitmesini istiyor ve bunu sert bir dille bağırarak yapıyor. Dindar olmayanlar ise ‘’din saflık demektir, siz onu kullanıyorsunuz, kadınlarımız cephede en önde bizlerle beraber savaştılar siz onları evlere kapatıyorsunuz’’ şeklinde bir açıklama yapıyor.  Burada da yönetmen, eşit şartlarda yaşanan toplum düzeninden, erkek egemen toplumuna geçiş şeklini en ağır şekilde gözler önüne sunmuş durumda.



Ayrıca konusu işlenmemiş olsa da filmde yere yatırılan atı görmüştük. Bu da onu kesmek üzere olduklarını gösteriyor. Yani yönetmen, modern Kırgız toplumunda atı kesmek normal karşılanıyor ama eskiden böyle değildi şeklinde bir kodlama yapmış olabilir. Aynı zamanda elimizdeki kaynaklara baktığımızda atların çok olması sebebiyle şölen zamanlarında, saygın misafirlerlerin olduğu zamanlarda, ölümlerde ve bir de yılda bir kez sonbaharda kışlık et temini etmek amacıyla kesildiğini görmekteyiz. Bu kışlık et temini sogum adeti şenlikleri olarak adlandırılır. Halk arasında bu atları kesen kişilere ‘’soymoçu’’ denir. (Resim.2)

 

Atlarla alakalı internet sitelerinde küçük bir aramayla bulunabilecek filmleri şuraya bırakıyorum;

Atlara Fısıldayan Adam (The Horse Whisperer)

Şampiyon (Secretariat)

Zafer yolu (Seabiscuit)

Savaş Atı (War Horse)

Atlar ve İnsanlar (Of Horses and Men)

Bizim İçin Şampiyon (Bolt Pilot)

Ancak burada bahsedilen filmler atlar ile insanlar arasındaki bağı dramatik bir yol ile izleyiciye sunuyor. Filmimiz Centaur’da ise geleneksel yaşam şartlarını özlemiş ve anlatılarıyla büyüdüğü coğrafyanın tekrardan eskisi gibi olmasını düşleyen bir adamın hikayesini izliyoruz...

 


7.      SONUÇ

Göçebe olarak kabul ettiğimiz Türk topluluklarına nereden bakarsanız bakın, her alanda at figürüne rastlamak mümkündür. Çünkü at güçlü bir hayvan olduğu için ve toplum sürekli hareket halinde olduğu için gerek eşya taşıma da, gerek ise askeri alanda başarılar getirmiştir. Bu yüzden konuyu sonuçlandırırken sadece Kırgız’larda at şeklinde sonlandırmayayım istedim. Göçebe bir topluluk tarımda iyi olamayacağı için yanında taşıyabildikleri hayvanlar ile yaşamını idame ettirmişler ve bu durum at popülasyonunun Türk topluluklarında çok fazla ün kazanmasına ve ilgi görmesine vesile olmuş. Bu yüzden atlarla alakalı anlatılar bugün bile her an kulaklarımızda çınlamaya devam edecektir. En canlı örneği ise Manas Destanı.

Türklere ait diğer anlatılara baktığımız zaman farklı hayvan figürlerinin daima çevresinde olduğumuzu görüyoruz. Örneğin kurt, at, geyik, kartal vb. Müslümanlığın kabulünden sonra ise ölülerimizi gömmemiz gerektiğini bir karganın anlattığı söylenir. Hayvanlara olan yakınlığımız şamanizm kültüründen kalma bir alışkanlık olduğuna inanıyorum. Şamanizm denildiğinde aklıma bireyin erk hayvanları geliyor. Bu anlatı da her bireyin kendi erk hayvanının olduğunu ve bireylere hayatı öğrettiklerinden bahseder. Spor takımlarının sembollerinin de hayvanlar olması da bu sebepten olduğu söylenir. Kırgız dünyasında at popülasyonunun yüksek oluşu o toplumdaki anlatıların o yöne kaymasını sağlamış ancak daha sonra gelişen ve modernleşmeye çalışan toplum, yönetmenin bakış açısıyla düşünürsek bir tık asimile olmuş toplum yapısı, gelenekselden uzaklaşmış ve at kültürünü unutmuşlardır. At adam aslında atlara üzülmez, toplumu için üzülür. Siz kamberatayı unuttunuz derken, kamberatanın gazabından toplumu zararlı çıkacak diye üzülür aslında. Bütün endişesi budur. Farklı bir kültürün üyesi olmak istemez, birden namaz kılmaya çalışmaz. Belki bir gün namaz kılar ama şuan bütün endişesi toplumdur, derdini anlatamaz. Zaten kendisinin de söylediği gibi derdini kim anlayabilir ki…

Atları çalar, evet. Hatta  at hırsızı bile nefret edecektir ondan ama onun derdi para, pul, zenginlik değildir. At adam akrabasından gelecek yardımında peşinde değildir. O sadece çocukluğundan beri içinde yeşeren anlatıları artık toplumun unutmasından dolayı endişeli bir Kırgızdır.

 

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski