The Irishman Filminin Konusu ve Künyesi;
Martin Scorsese imzalı Irishman filmi gerçek
olaylardan yola çıkılarak yapılmış bir film. Ayrıca yönetmen ve ana
karakterlerin yaşlarının biraz yüksek olması nedeniyle Netflix’teki 24
dakikalık söyleşide şöyle bir şey diyor; ‘’bulunduğumuz
yerden geçmişe bakmak gibi bir şeydi. Eldeki malzemeye göre (karakterlerin
yaşlanmış olmasından bahsediyor) bu film
için gayet uygundu’’
Film ile alakalı kendi duygularımı söylemem
gerekirse, 3.5 saatin biraz abartı olduğu yönünde bir görüşüm vardı ve filmi
izlemeyi sonuna kadar erteledim. Hızlı, sert, aksiyon sahnelerinin olmaması
filmin akıcılığında söz sahibi olduğunu düşünüyordum. Fakat Baba filminden de
alışkın olduğumuz o mafyavari hareketler burada da olmasına rağmen filmin akıcılığında
hiçbir sorun yaşamadım. Al Pacino, Robert De Niro büyüsü mü bilmiyorum ancak
ödevi yetiştirmek için yazı yazıyor olmasaydım 3.5 saatin nasıl geçtiğini
hissetmezdim bile.
Frank, ailesini geçindirmek için kamyonculuk
yapan ve bazen hile hurdaya karışan bir aile babasıdır. Karşılaştığı adamlar,
bağlantılar, onu, kamyonculuktan adam temizlemeye kadar götürecektir. Russell
ile tanıştıktan sonra zaten bir daha kamyonculuğa dönmez. Russel’ın verdiği
bütün işleri yapar, zaten onun bütün her yerde adamının olmasına hayrandır.
Onun için seve seve adam öldürüp işin içinden sıyrılır. Frank, saf bir adam
olmadığı için kısa zamanda Russell’ın yanından ayırmadığı adamı oluverir.
Kısa zamanda yine gerçek bir karakter olan
Jimmy Huffa ile yolları kesişen Frank uzun bir müddet onun pasif olarak
korumalığını yapar. Daha çok akıl danışmak gibidir. İş bitirici bir adam oluşu
Jimmy’nin, Frank’i sevmesine olanak sağlamıştır ve bundan sonra ağırlıklı
olarak Jimmy’nin yanında durur. Ancak ne zaman ki fikirleri Russell ile ters
düştü, o zaman Frank’te dostu Jimmy’e ihanet etmek zorunda kalmıştır. Frank’in
ilk göz ağrı Russell’a itaat etmekten başka seçeneği yoktu. Anlatıcı olarak
kendisinin de söylediği bir şey vardı ‘’itaat
ettiğin zaman ödüllendiriliyorsun.’’
Frank bunun karşılığını fazlasıyla almıştı, Russel’a ters düşecek hiçbir
şey yapmıyordu.
Frank Sheeran Robert De Niro
Jimmy Hoffa Al Pacino
Russell Bufalino Joe Pesci
Bill Bufalino Ray Romano
Carrie Bufalino Kathrine Narducci
Skinny Razon Bobby Cannavale
Older Peggy
Sheeran Anna Paquin
Tony Pro Stephen Graham
Angela Bruno Harvey Keitel
Irine Sheeran Stephanie Kurtzuba
Robert Kennedy Jack
Huston
Chuckie O’Brien Jesse Plemons
Fat Tony Salerno Domenick Lombardozzi
Whispers DiTullio Paul Herman
Frank Fitz
Fitzsimmons Gary Basaraba
Older Dolores
Sheeran Marin Ireland
Young Peggy
Sheeran Lucy Gallina
Yönetmen :
Martin Scorsese
Senaryo :
Steven Zaillian
Yapımcı :
Rick Yorn
Görüntü Yönetmeni :
Rodrigo Prieto
Sanat Yönetmeni :
Laura Ballinger Gardner
Ses Mikseri :
Tod A. Maitland, Cas.
Yapım Tasarımcısı : Bob Shaw
Kurgu : Thelma Shcoonmaker
Kostüm Tasarımcısı :
Sandy Powell, Christopher
Peterson
Müzik Süpervizörü :
Randall Poster
Müzik Yapımcısı :
Robbie Robertson
Kurgu Efekt
Süpervizörü :
Pablo Helman
Yapımcı Ortaklığı :
Marianne Bower, David Webb
Kast Ekibi :
Ellen Lewis
Kamera Operatörü : P.
Scott Sakamoto, Soc.
Kamera Asistanları 1 :
Trevor Loomis
2 :
Anthony Coan
Ses Operatörü :
Jerry Yuen
VFX Editörü : Red Charyszyn
Kostüm Süpervizörü : David Davenport
Robert De Niro’nun
Kostümü : Monica Ruiz Ziegler
Al Pacino’nun
Kostümü : Emily Merriwearther
Makyaj Artistleri : Stayc st. Onge, Anette Lian-Williams
Robert De Niro’nun
Makyajı : Carla White
Al Pacino’nun Makyajı : John Caglione
Robert De Niro’nun Saç
Tasarımı : Jerry Popolis
Al Pacino’nun Saç
Tasarımı : Trish Almeida
İlistratör
: Eric Fehlberg
Foley Süpervizörü :
Frank Kern
Foley Artisti : Marko Costanzo
Filmin
Analizi;
Takım elbiseli adamlar, yenilen yemekler,
sürekli buluşma noktası olan restoranlar, İtalyan mafyaları, sürekli ortada
dönen bir para mevzusu… Bunlar bana bariz bir şekilde Mafia oyununu hatırlattı.
Oyun, askerden dönen genç bir adamın biraz para kazanmak için birkaç bağlantı
kullanıp, mafyanın en gözde adamlarından biri olma yoluna girmesini anlatıyor.
Netflix’teki filmin söyleşisi kısmında Scorsese
şöyle diyor; ‘’Her şey insan ilişkileriyle
alakalı, olay bir üçgenin içinde geçiyor ama bu üçlünün birbiriyle olan bağıyla
alakalı.’’ Sanırım şöyle diyor; eğer iyi ilişkiler kurarsan sana zarar
vermem ancak benimle kötü olursan, ölmeyi hak ediyorsun. Elbette gerçek bir
olaydan alınma olduğu için ve işin içinde mafyavari adamları sokunca bazen
şöyle bir görüntü çıkıyor, ben asarım, ben keserim, ben ağayım. The Irish’te
böyle bir şey hiç olmadı, gerçekten Scorsese’nin dediği gibi iyi ilişkiler ve
kötü ilişkiler vardı.
Sırf eli silah tutuyor diye biri diğerini
öldürmüyordu, sırf arası kötü diye de biri diğerini öldürmüyordu. Ancak yapılan
sözlü (hayali) sözleşmeler gereği, yapılacak işi karşı taraf baltalar ise bir
süikast yoluna ancak o zaman gidiliyordu. Bu yönüyle gayet oturaklı bir mafya
filmi olduğunu düşünüyorum.
Farkındayım ki, bu oturaklılığın başlıca sebeplerinden biri, yönetmen ve ana karakterlerin yaşça o olgunluğa erişmiş olmaları. Zaten bir mafya babalığını temsil ediyorsun, ağır olmak gerekiyor, üstüne bir de yaş eklenince hızlı aksiyondan uzak, tadında, gayet keyifli, yemek ve alkol masalarında güzel sohbetlerin döndüğü bir film oluveriyor. Kanı kaynayan, genç adamların henüz daha bu masalarda kesinlikle işleri yok çünkü zaten filmde de vurularak öldürülüyorlar. Scorsese, bu noktada aklın üstünlüğünü, güç ve zindelikten üstün tutmuş diyebiliriz.
Henüz daha filmin açılış sahnesinde çerçeve
içinde çerçeve tekniği uygulanıp, tanıtım plan sekans çekimi yapılmış. Burada
anlamaktayız ki, içinde yaşlıları barındıran bir huzur evinin içindeyiz ve
kamera hareketini tamamladıktan sonra bir anlatıcıya bakıyoruz, hikayenin onun
tarafından şekilleneceğini fark ediyoruz.
The Shining filminde olduğu gibi bu filmde
de restoran sahnelerine ustaca yerleştirilmiş aydınlatmalar görüyoruz,
Shining’te de bu ustaca sahneye yerleştirilmiş sırıtmayan aydınlatmalar
görmekteydik. 17. Dakika 20. Saniye,
ikiliyi yemek yiyip konuşurken
görmekteyiz. Göğüs planda, ikili iç açılı çerçeve, önce seyirciye bir selam
çakıyor, ardından İtalyanca konuşma başlıyor ve biri konuşurken her zaman diğer
adamın amorsundan görüyoruz. Bu da yeni tanışıp, kendilerini birbirlerine
kanıtlama evresinde olma davranışı gibi geldi bana. Ana karakterimiz, kanıtlama
evresinde baskın hale gelmeye başladıktan sonra kamera bazı anlarda diğer adama
dönüp onun tepkilerini de çekiyor. Yani kendini kanıtlayan adam baskın durumda
ve diğer adam onu ilgiyle izliyor anlamı taşımakta… Zaten bu sahnenin sonunda
anlatıcı, ‘’Russel, benden hoşlanmıştı’’ diyor ve kendini kanıtladığını
hepimize açıkça söylüyor.
Henüz filmde 20 dakika kadar geçmesine
rağmen yönetmenin iç mekan sahnelerde özellikle kişilerin bir tarafının
aydınlık, diğer tarafının ise silüete yakın karanlık bıraktığını görüyoruz.
20.24 ile başlayan sahne de bu ayrıntı bariz bir şekilde belli oluyor. Aydınlatma
sol tarafa kurulmuş ve merdivenin yukarısından gelen de bir aydınlatma mevcut,
bu haliyle rembrandt aydınlatmayı bariz kullanmış diyebiliriz, Russel,
merdivenden çıkarken de bu aydınlatma çeşidini buram buram hissediyoruz,
aydınlık kısım adamın sırtı ve yüzünün hizasında alnı ve burnunun aydınlık
kaldığını diğer kısımların karanlıkta kaldığını görüyoruz.
30.29 da ki sahne şuana kadar sürekli
gördüğümüz amors çekime dayanıyor. Bazı noktalarda anlatıcının sözünü
vurgulamak amacıyla müzik aniden kesilmiş, bu durum izleyici tarafından bariz
fark edilebilir bir düzeyde. Genel olarak bakıldığında hala iç mekanlarda bir
notan aydınlatma söz konusu değil, insanların yarısı aydınlık, yarısı da
karanlıkta bırakılmış. İyi ve kötünün dengesi gibi bir durum söz konusu olsa
gerek. Yine yukarıda da bahsettiğim gibi Cinnet filmindeki gibi pencereden
gelen gün ışığı ve sahneye yerleştirilmiş ortam aydınlatmalarıyla sahneyi
aydınlatma İrishman’de de sıkça kullanılıyor.
32.43 yönetmen, çerçeve içinde çerçeve
kullanıyor, sanırım bu da ana karakterin mafyavari işleri zorla yaptığına bir
gönderme de bulunuyor. Çocuklarına bakabilmek için bu işleri mecburen yapan bir
tavrı var. Hatta bu durumu ilerleyen sahnelerde şöyle açıklıyor. ‘’Fazladan
para kazanmak için ek iş yapıyorum.’’
37.39‘daki sahnede ilk kez bir amors çekimde
dış açıdaki birinden söz ediliyor. Sanırım burada yönetmen, parmak ile işaret edilen
dış açıdaki kişiyi, dışarıdan bir müdahale, olayın içinde olmadan, aracı olarak
gösteriyor. Dış açıdaki kişinin de her yerde eli kolu olduğunu biliyoruz. Bariz
bir şekilde olayı dışarıdan kontrol eden birinin olduğunu vurgulamışlar.
1.02.53’te Jimmy Hoffa’nın adamların
bağırdığı bir sahne görüyoruz. Bu sahne de ana karakterimiz Frank’te var ancak
Jimmy, Frank’i bu suçlama dolu azarlamadan muaf tutuyor, yönetmen Frank’i diğer
adamlarda daha arkada ve onlardan ayrı bu yüzden yerleştirmiş. Suçlamalar,
Frank’i kapsamıyor. Ancak Frank bu suçlamaları diğer adamlar ile birlikte
üstüne alınıyor, odadan çıktığı sırada Jimmy arkasından gelerek, ‘’seni
kastetmiyordum, orada olduğunu bile bilmiyordum.’’ Diyor. Son sahne, seyircinin
konuyu daha iyi anlamlandırmasına yardımcı olması açısından yapılmış olması
muhtemel.
1.44.40 gibi, birçok sahnede yönetmen plan
sekans sahneler kullanmayı tercih etmiş. Bir mekanın tanıtım çekiminden direk
olayın içine aktarmıyor çünkü filmde bir anlatıcı mevcut, ona anlatabilmesi
için zaman tanıyor adeta. Yönetmen bu mekan tanıtma işini filmin girişinde de
yapmıştı, önce mekanı tanıtıyor, orada yaşayan sosyal kesimi gösteriyor,
sonunda eylemin gerçekleşeceği son sahnede kamerayı sabitliyor. Ve arkasından
yine çerçeve içinde çerçeve kullanarak, mekanın dışından eylemi
gerçekleştirecek kişileri takip ediyoruz, sanıyorum ki bir doly yardımıyla.
1.52.27’de yönetmen ilginç bir şekilde adamları yuvarlak bir masaya konumlandırıyor. Aralarında herhangi bir hiyerarşi ve konum farkı olmadığıyla alakalı bir ipucu veriyor seyirciye. Ancak 1.58.00’a bakıldığında durumun çok farklı olduğunu görüyoruz. Rahat hareketler ile purosunu içen, sandalyeye ters oturmuş ve gelen iki misafirini masanın sağına ve soluna dizmiş bir adam görüyoruz, adeta oranın sahibi gibi.
Yazının başlangıcında ki fotoğraf bile bir çok insan için filmi izlemeye yeterli olacaktır:-))
YanıtlaSilGereksiz çata pat olmaması da güzel. Artık bu tip dizi/film izlemek gerçekten bezdirdi.. Teknik detayları bilmiyorum ama anladığım kadarı iyi şeyler:-)
Ellerine sağlık hocam harika bir film yorumlaması olmuş:-)
Filmin yorumlamasını gerçekten derinden yapmışsınız, izlememiştim ama ilk izleyeceklerim arasına aldım. Bu aralar film/dizi çok bakamıyorum yoğun bir listem oldu, teşekkürler bu güzel analiz için...
YanıtlaSiloyuncuları ve yönetmeni çok sevsem de çok başarısız bir filmdi bu, scorsese tabisi bir coppola değil öncelikle bu var, bu film de biraz parça parça video klipler gibiydi, dramaturgi si çok zayıftı, konu kopuktu, inanılmaz sıkıcı idi, zaten döküldü oscar'da, sanıyorum bu filmi scorsese, niro, pacino aralarında eğlenmek için yaptılar. bir hikayesi yoktu, dramı çatışması yoktu, geçen yıl oskar adaylarını birçok arkadaş birlikte izlemiştik blogçular yani, adayları seçmiştik, son iki yılın oskarlarında hep doğru bildim sonuçları birçok dalda. ah ya bu filmi ne umutlarla izledim ama utandım bu büyük oyuncular ve yönetmenler adına :)
YanıtlaSilFilmin uzunluğuyla ilgili sıkıntım olmuştu benim ve senin asine ilk 1 saati çok zor izledim. Sonrasında aktı benim için de... Oyunculuklar şahaneydi bir de ♥
YanıtlaSilYorumuna sağlık
Henüz cesaret edemedim ama bakalım.
YanıtlaSilGüzel inceleme olmuş :)
Güzel inceleme olmuş, teşekkürler :)
YanıtlaSilYorum güzel yeni bilgisayar gelince izleyeceğim.
YanıtlaSilAnlatım dilin son derece profesyonelce olmuş. Tebrik ederim. Teknik bilgilerle ilgili de aldığın eğitimi konuşturmuşsun. Keyifle okudum.
YanıtlaSilFilmle ilgili seninle aynı fikirdeyim. Sıkılmadan izlenilir. En büyük nedeni elbette senin dediğin gibi demlenmiş, demini almış karakterlerle çalışılması. ''Scorsese'nin on yıllardır çektiği en iyi film'' diye geçiyor. Bu filmden ilk kez kullandıkları CGI teknolojisi sayesinde haberdar olmuş ve şaşırmıştım.
Teşekkürler emeğine:)
Oyuncular sebebiyle ve elbette fazlasıyla övülmesi yüzünden izlemeye almıştım bu filmi ancak 20dk kadar ancak dayanabildim.Sıradan film izleyicisiyiz neticede, çokça bahsedilen övgülerin gerekçesini bulamadım ben filmde.
YanıtlaSilEvet, ben de bu filmi izledim. Kanımca, bu İtalyan mafya filmi aşırı acımasız değil, daha insancıl olma eğilimindedir. Bu iyi.
YanıtlaSilEndonezya'dan selamlar.
İzlemek için not aldım. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilFilmin kadrosu Robert De NİRO ve ALPİCİNO ne diyebilirim ki
YanıtlaSilThe Irishman'ı izlemek istiyorum ama çok uzun olduğu için elim varmıyor, kaliteli bir film olduğuna şüphem yok zaten :)
YanıtlaSilvaov beğendimmm :)
YanıtlaSilFilim 10/6,5 kadro efsane
YanıtlaSilSelam uzun zamandır buralarda yoktum yeni bir blogla geri döndüm sizi takipteyim. Rica etsem sizde bloguma bi göz atıp takip eder misiniz ? :)
YanıtlaSil